Son günlerde bürokrasinin bilgi sızdırma tartışması yaşanıyor. Siyasi İrade İktidar gücünün yapmak istedikleri icraatların, plan ve projelerin, ana muhalefet partisine önceden aktarıldığından söz ediliyor.
Köşe Yazarımız Orhan Arslan Yazdı “Görev, İhmal, Sorumluluk”
Bunu bizzat o partiye yakın TV kanalında bir gazeteci arkadaşa açıklama yaparak, kamu oyu ile paylaştı. Örnek olarak KYK olayını anlattı. Bu konu gündem oluşturdu. Sızdırma mı? Bilgi verme mi? Böylece İktidarın yaptıklarından muhalefetin nemalanması mı?
Burada asıl sorun adam gibi adam yetiştiremiyoruz. İnsan kalitemiz, sorgulanmalıdır. Neden bu kadar sorumsuz, lakayt, insanlar olduk. Onu sorgulamalıyız. Yalan aldı başını gidiyor.
İnsanlar bir gün bu yalanlarının hesabını vermeyecekmiş gibi, üstelik yalan israfı yarışına girmişler. Allah korusun. Dün akşam Tuzla marinaya uğradı yolumuz. Araba park edecek yer yok.
Marina tıklım, tıklım dolu. Alışveriş merkezleri yine öyle. Hadi burada yer bulamadık Tuzla sahile ineyim dedim. Ora Marinadan daha beter. yaklaşık dört tur atmama rağmen, park yeri bulamayınca geri dönmek zorunda kaldım.
Sorsan insanlar aç. Evet Ülkenin belki çok az bir kısmında sıkıntı olduğu doğrudur. Amma yalan söylemede, nüfusun yarıdan fazlasının sıkıntılı olduğu gerçek. Çok acı bir durum. Ne şükür kaldı, ne bereket… Ne kanaat… İsraf diz boyu…
Gelelim konumuza;
Ülkemizde görev yapan tüm Devlet dairesinde çalışan insanlarımızın bu üç kavrama çok iyi bakması, anlaması ve yaşaması gerekmektedir. Öncelikle görev yetki ve sınırlarını, hangi alanı kapsadığını çok iyi bilmesi gerekir.
Hemen arkasından sınırların aşılmasından ihmal, kusur hatta kasıt çıkabilir. İşte bu alanda kişi yapmış olduğu davranışlardan dolayısıyla şahsen sorumlu olacaktır. Neden?
Çünkü görev yetki ve sorumluluk sınırlarını aşarak kişisel yararlarını veya yetkilerini aşarak kişisel yetki aşma konumunu kullanmaktadır. Bu yetki kullanma konumunu Devletin belirlediği sınırları aştığı için direkt kendi sorumluluğu içerisinde kullandığından suçlu veya kusurlu duruma düşebilir.
Eğer bu yapmış olduğu yanlışları birileri görmeden, bilmeden yapıyorum zannediyorsa, mutlak yanılgı içerisindedir. En azından, Onu gören ve bir gün onu sorgulayacak olan Yaradan her anını kayıt altına almaktadır.
Bir de eğer yaptığı yanlış bugün olduğu gibi, insanlar tarafından fark edilirse o zaman vay haline… Hem ruhen, hem bedenen rahatsız olacaktır.
Bir insan düşünün ki; mesai saatleri içerisinde sürekli mesaisini aksatmaktadır. Veya o saatler içerisinde kendisine verilen görevi aksatmaktadır. Kendi yetkisini eş ve dost yararına kullanmaktadır.
Kendisine emanet edilen Devlet mallarını keyfi uygulamalarla şahsı için, çevresi için hiç de hakkı olmadığı halde kullanmaktadır. Emanet edilen Mal veya envantere zarar vermektedir.
Böyle bir memur veya çalışan düşünebilir misiniz? Öyle bir çalışan, çalıştığı müesseseye fayda yerine zarar verir. Onun şahsında mensubu olduğu kuruluşun adını yıpratır.
Ayrıca emanet edilen mallar eğer Devlet malı ise, kul hakkı ihlaline de girer. Böyle elemanların çalıştığı kurumlar zarar eder.
O elemanlara sahip çıkan idareciler Millet nezdinde yıpranır. O nedenle tüm elemanlar görev ve yetkilerini çok iyi bilmek, onları belirleyen sınırları aşmadan hizmet etmeye devam etmek zorundadır.
Bir öğretmen kendisine emanet edilen öğrencileri en iyi şekilde yetiştirmek mecburiyetindedir. Bir şoför kendisine emanet edilen arabanın nasıl ve ne şekilde kullanılacağını bilmeli gereksiz yakıt tüketiminden, şahsi işlerine kullanmaktan çekinmelidir.
Bir doktor kendisine emanet edilen insanlara en iyi şekilde hizmet etmelidir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Öz olan insanların görev ve sorumluluk alanlarını iyi tespit ederek insanlara hizmet etmeleridir.
Milyonlarca liranın boş yere harcandığı Devlet yöneticileri tarafından açıklanmaktadır. İsraf öncelikle Devlet kurumlarında önlenmelidir. Bu nedenle tasarruf genelgeleri hemen, hemen her dönemde yayınlanmaktadır.
Burada asıl olan insanın kendi vicdani sorumluluğunu bilmesidir. Hangi sınırları aşamayacağını adı kadar ezberlemesidir. Sorulacağının hesabını vermeye hazır olmasıdır.
Yöneticilere düşen onları sık, sık denetleyerek hata yapmalarını engellemeleridir. Bunu da zaman, zaman ansızın denetleyerek, yapılan işlerin ehline verilmesini sağlayarak, verimlilik durumlarını inceleyerek sürekli gözetim altında tutması gerekir.
Bu anlayışla çalışan bir personelin yapacağı işten verim alınabilir. Yanlış yapınca korunan, yanlışı saklanılan, kusurları görülmeyen elemanların oluşturduğu bir kurum önce kendine sonra Devletine zarar verir.
Bu sonuç kaçınılmaz olur. O nedenle herkes görev ve sorumluluklarını iyi bilmeli, ihmal ve kusuru alışkanlık haline getirmemelidir. Bunlara göz yummayan idareciler de rahat bir nefes alır ve insanlara hesap verme konusunda sıkıntı çekmezler…
41 Saat Kocaeli Haber